UMRUMDA DEĞİL NE AFERİN NE DE YUH! MENZİLE ENGEL DEĞİL ÖNÜME ÇIKAN GÜRUH

Umrumda değil ne aferin ne de yuh; Menzile engel değil yoluma çıkan güruh!..


Nevres selîm ü pâk gelip gitmedir hüner
Yohsa cihâna günde bin âdem gelir gider

11 Ocak 2011 Salı

Doğruyu anlamak, zafere ulaşmaktır

Biz neredeyiz?

Osmanlı mirası olan topraklar da!

Kimlerin idaresinde?
Bunu söylemeye kimse cesaret dahi edemiyor maalesef. Bu adamlar kim ki, Allah’tan korktuğumuzdan daha da çok korkuyoruz? Nedense gündem anbean değiştiriliyor ve bazılarımız da her gördüğüne “vay anasını demek böyleymiş işin aslı” diyor. Be adam tek kaynaktan duyduğun şeye nasıl oluyor da hemen hükmü giydiriyorsun. Dur bir, kendin de kaynak bul araştır, her gördüğüne her duyduğuna hemen inanma.
Sen biliyor musun daha memlekette kimsenin dile getiremediği şeyler var. Hatta bu Osmanlı Devleti zamanından beri var. Sultan Abdülhamit han’ın uğraştığı ama bitiremediği ve sonralarında niceleri.
Niceleri demişken okullarda ne kadar çok yalan yanlış bilgiler öğretiliyor. Hangi Türk ister ki okullar da yanlış sansürlü bilgiler öğretilsin gelecek nesle? Bu yanlış bilgiler karanlığında millet olarak nasıl olurda ilerleyeceğiz, ahlakta, bilide, teknolojide, demokraside, hukukta? Hiç aklınız eriyor mu sizin, ben en ufak ihtimal bile vermiyorum. He! Bu benim umutsuz biri olduğum anlamına gelmesin. Gelecekten ben çok ümitliyim, belki ben değil ama (olursa) torunlarım zamanı için ümitliyim.
Rahmetli Özal’ın son nutuklarında söylediği bir sözü vardı çok dikkatimi çeken.
Birlikte okuyalım.
            Cumhuriyetin belli bir süresinden sonra yetişen daha bilgili bir nesil geliyor.
Yani 1950 de mezunlardan başlıyor değişim süreci diyor ve devam ediyor.
Bazı şeyleri konuşmadan, tartışmadan, müzakere etmeden asla çözemeyiz. (…) Cemiyetlerin ilerlemesinin sırrı; Düşünceyi ifade hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ve teşebbüs hürriyetidir. Bunların bulunduğu bir tolumda ilerleme fevkalade başarılı ve ileri bir şekildedir. (Buraya dikkat) Tarihi doğru bilmedikten hep yanlış şeyleri öğrendiğimiz zaman gelişmemiz imkân dâhilinde değildir. (Osmanlı Devletinin gerilemesi ve çökme döneminden ve sonrasından bahsediyor)
Son cümle bence fevkalade önemli idi. Burada tarihi bilmediğimizin üstüne basıyor ve bilmediğimiz gibi yanlış öğretiliyor ve araştırmamız gerektiği akılımıza tecelli ediyor. Başka milletlere bakarsak kendi tarihlerini bitirmişler şimdi de Osmanlı’yı araştırıp birde belgeseller ile anlatıyorlar o ihtişamlı ve gelişmiş Osmanlı Devletini. Küçük bir kesit aktarayım size belgeselden. ‘Osmanlı da kullanılan silahlardan bahsediyor ve “Osmanlı da kullanılan yay ve oklar o zamanın en gelişmişidir. Yayın gerilmesi ve okun hızı karşıdaki insana ölümü tattıracak cinstendir.’ diyor özetle. Ne acı yahu tarihimizi elin Avrupalısından öğreniyoruz. Şimdi desem Mareşal Fevzi Çakmak’ın resmini görseniz tanıyanınız olur mu? Kazım Karabekir Paşa’yı tanıyanınız olur mu? Yüzdeye vurur isek istatistikî rezalet olur. Geçtim bunu. (Daha Mehmet Akif Ersoy’u Necip Fazıl Kısakürek’i görünce bu kim diyenler var çaktırmayın)
İstiklâl harbi (Okullarda nedense Kurtuluş Savaşı deniyor esir olmamış bir millet için yapılan bu harbe) bitene dek tüm Türk halkı Hilafeti kurtarmak için ölüme atlıyor ki buraya dikkat, Şeyh Said isyanı (1925) da Hilafet kaldırıldı (1924) ve İslamiyet zarar görüyor diye olmuştur. Tüm millet o zaman Hilafet kurtarmanın peşinde olmasından dolayı böyle büyük bir şevk ile çarpışıyor düşman ile ve liderler (İsmet İnönü de dâhil) amacın hilafetin devamını sağlamak içindir diyor, cephedeki savaşan Mehmetçik’i böyle motive ediyor.
Fakat ne oluyorsa her şey İstiklâl harbinden sonra olmaya başlıyor. Daha savaş 1922 de bitiyor, 1923 de Lozan antlaşması imzalanıyor ve Hilafet 1924 de kaldırılıyor. Ve Lozan müzakere heyetimizin başına atanan zat bize mağlubiyetten ve hatalarından başka bir şey getirmeyen (Cumhuriyet devamında da hiç değişmeden devam eden) İsmet Paşa var. Nitekim Lozan Antlaşması da hezimet oluyor, devrimler başlıyor ve belki en önemlisi de harf devrimi. Bu devrimde Âlimler (ve tüm halk) cahil kalıyor, Osmanlı alfabesi yasaklanıyor ve diğer devrimlerden sonra devrime karşı çıkanlar İstiklâl mahkemelerinin hükmünde katlediliyor. (İstiklâl mahkemelerinin kayıtları hala araştırmacılara açılmış değil acaba neden?)
Bunlar bilinen yüzleri zaten inkılâpların. Özal’ın dediği nesil geliyor hakikaten, bazı şeyler tartışılmaya başlandı.
Ne gariptir ki Atatürk’ün ilkelerinden istediklerini alan istemediklerini unutan ve unutturan Atatürkçüler kimseye Atatürkçülüğü vermez. Mesela halkçılık. Ne diyor Atatürk halkçılık ilkesini tanımlarken şöyle diyor:
Bizim için insanlar yasa önünde tamamen eşit muamele görmek zorundadır. Sınıf, aile, fert arasında bir ayrım yapılamaz. Biz, Türkiye halkını çeşitli sınıflardan oluşan bir bütün olarak değil, sosyal yaşamın gereksinimlerine göre çeşitli mesleklere sahip olan bir toplum olarak görmekteyiz.
Ben bu zamana kadar hiç bu ilkenin gerekliliklerinin yapıldığına şahit olmadım, olanı da duymadım. Cumhuriyet tarihinden beri ülke seçkin zevatlar için güzel idi. Köylü milletin efendisidir (ayrıca bu söz Kanuni Sultan Süleyman’ın sözüdür) sadece sözde kaldı. Öyle olsa köylünün giydiği cübbe, taktığı sarık yasaklanır mıydı?  Zorla bazı dayatmalar yapılır mıydı?
Toplam 6 tane ilke edinilmiş, neden 7 değil? Bu ilkelerin yanına özgürlük de eklenemez miydi? Şu an yaşadığımız en büyük sıkıntılardan biridir bu. Özgürlük kısıtlayan kanunlar hala da yürürlükte ve şeyh demek bile sanırım şu an bile sakıncalı kanunlar açısından. Ne demişti Rahmetli Özal “Düşünce ve ifade hürriyeti” olursa cemiyetler ilerleme kaydeder. Şimdi neden ilerleyemiyoruz anlayabilmişizdir belki.
Ah işte şu tarihi bir dökseler önümüzde doğrusuyla eğrisiyle kafalarımız karışmayacak ve bu karışmayan, karıştırılamayacak kafalarımızı modernize olan dünyaya ayak uydurabilelim.
Hiçbir sorun bağırarak, şiddet göstererek, katlederek, isyan ederek çözülemez. Bütün yanlışlar bilgi ışığında aydınlanır. Bediüzzaman Said Nursi Hz.lerinin de dediği gibi “Yanlış, yanlış ile çözülmez” buradan kendimize pay çıkaralım derim.
İlim; bütün yanlışların, cehaletin ve en azametli düşmanların en büyük düşmanı ve bizim kurtarıcımız olacaktır. Bu yüzden okumaktan, doğru bilgiye ulaşana dek araştırmaktan vazgeçmeyelim ve bu davamızda ihlâslı (samimi) olalım, o zaman Allahu Azimüşşan bizi zafere ulaştıracaktır. Şüphe mi? Hâşâ ve kella!
Selam ve dua ile..
Niyetim halistir, eğer niyetimde bir fesatlık varsa beni kahreyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder