UMRUMDA DEĞİL NE AFERİN NE DE YUH! MENZİLE ENGEL DEĞİL ÖNÜME ÇIKAN GÜRUH

Umrumda değil ne aferin ne de yuh; Menzile engel değil yoluma çıkan güruh!..


Nevres selîm ü pâk gelip gitmedir hüner
Yohsa cihâna günde bin âdem gelir gider

22 Ekim 2010 Cuma

Ben, senim aslında

Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz…

Diyor Üstad.. Yalnız başıma düşündükçe, yol kat ettikçe derinlere gidiyor sorumlu kim çözmeye çalışıyorum. Acizlik yüreğimize işlemiş, sorumlu uzakta değil! Sorumlu “benim” diyebilen, düşününce bu sözü haklı bulabilen ve söylerken samimi olan suçlu benim. Yani sorumlu hakikaten benim. Ben kanuna uymadım, hep göz ardı ettim, hep kendimi daha çok düşündüm ve düşündükçe daha da düşündüm, gördüm işte suçlu benim. Onca fakirliğe sebep olan, onca hiç uğruna öldürülen insanın, verilen emanete ihanet eden, dünyanın öbür ucundaki bir canlıya, en derin denizlerde ve hatta toprak altındaki canlılara hiç görmeden dahi olsa zarar veren, öldüren benim.

Ne kadar vahşiymişim ben, oysa tanıdıklarım beni iyi bilirler. Değilmişim, Hem de yegâne suçlu benim. Artık her rüzgâr çıktığında, kar yağdığında, soğuk yeller estiğinde dışarıya bakıyor ve halime hamd ederken koca bir hüzün alıyor beni dışarıda ki evsiz kalanlar ne halde diye hem Allah’tan af diliyor hem de yardım diliyorum. Bu ne yüzsüzlük değil mi? Suçluyum ve suçumu devam ettirirken yardım istiyorum, bu ne pişkinlik!

Hata zinciri İslam’ı anlayamamak ve tarihi bilmemekten mi geliyor, yoksa İslam’ı bilip de vicdani duygularımızın zamanla körelmesinden itibaren mi geliyor? Bunu çözemedim. Bir zamanlar kurt dağda kuzuyu öldürünce bunun hesabını Allah, Büyük İnsan Halife Hz. Ömer (r.a.) sorarmış. Bir anne yemek bulmak için yavrularını çadırda bırakırken “Allah’ım yavrularımı sana emanet ediyorum” diyip çıkarken çadırından, geliyor ki çocukları çadırda yok, onları iki devlet görevlisi adam yanlış anlama sonucu o çadırdan atıyor. Anne: ”Ben çocuklarımı sana emanet ettim Allah’ım ama yok çocuklarım” diye yakarınca camii de vaaz verirken Hz. Ömer (r.a.)’a yine oracıkta hesabı soruluyor ve yer yerinden oynuyor.

Şimdi ise bir vukuat meydana gelince dünyanın öbür ucu dahi olsa haberim oluyor TV, radyo, gazete vasıtası ile ve başıma bir iş gelince “neden” diyorum. Ben anlamaz zavallıymışım meğer. O kadar körelmişim ki ilk tepkilerim hep asi oluyor, kızıyorum hem de suçlu olduğum halde kızıyorum.

Bana her gün 24 saat verilmiş bunları düzeltmem için, her gün yepyeni 24 saat. Oysa ben sorunun bir parçası olmaya devam ediyorum, çözümün bir parçası olamadığım için. Ne kadar güzellik varsa bu dünya da küstüm artık, bu güzelliğe muhtaç olanlara yaşatamadığım için. Bugün belki de son 24 saatimi bedbaht bir şekilde harcadım ve suduk-ül lisan edemeden harcadım. Evet, suçlu benim ve hesap zamanı geldi…

3 yorum: