UMRUMDA DEĞİL NE AFERİN NE DE YUH! MENZİLE ENGEL DEĞİL ÖNÜME ÇIKAN GÜRUH

Umrumda değil ne aferin ne de yuh; Menzile engel değil yoluma çıkan güruh!..


Nevres selîm ü pâk gelip gitmedir hüner
Yohsa cihâna günde bin âdem gelir gider

11 Nisan 2014 Cuma

Hz. Muhammed (sav) büyüklüğü

Şeytan her zaman işbaşındadır. Vesvese vererek kalplerin doğrulmasını zora sokar. Hele ki ilimden bihaber olana.

Hz. Mevlana ve Hz. Şems'in ilk buluşmasındaki hadiseyi bir çoklarımız bilir. Tüm zamanlara ders olabilecek nitelikte ve şeytanın oyunlarını bozacak kuvvette.

"Hz. Mevlana bir gün katırı ile yol alırken karırın dizginlerini yaşlı bir derviş kavrayıverir. Hz. Mevlana bu yaşlı ve derviş gönümlü adam karşısında irkilir.
Bu ihtiyar Hz. Şems'dir. Keskin ve sert bakışları ile Mevlana'yı etkilemiş. Kısa bir bakılma sonrasında Hz. Şems sükûtu tok ve yüksek sesle;

- Sen Belh'li Sultan'ül-Ûlema oğlu Mevlana Muhammed Celaleddin'sin değil mi?

- Evet.

- Bir müşkülüm var, söyle bana. Hazreti Muhammed mi büyüktür. Beyazd-ı Bestâmî mi? Ne dersin?

Mevlana böyle cadde ortasında etrafında toplanan halkın şaşkın bakışları arasında ansızın sorulan bu soruyla tekrar irkildi. Sorunun taşıdığı geniş manayı hemen kavramış, adamın hiç de yabana atılır bir kişi olmadığını anlamıştı. Cevap verdi:

- Bu nasıl soru? Elbette Hz. Muhammed büyük...

Adamın bakışları tatlılaştı. Dudaklarında bir tebessüm halesi dolaştı. 

Bu sefer şöyle sordu:

- İyi ama. Hz. Muhammed, "Ya Rabbi. Seni tebcil ederim, biz seni layık olduğun veçhile bilemedik." buyurur. 

Halbuki Beyazıd-ı Bestâmî "Ben kendimi tebcil ederim, benim şanım çok yücedir. Zira cesedimin her zerresinde Allah'tan başka varlık yok." demekte. Buna ne buyurulur?

Mevlana, sualin bu mecraya geleceğini önceden anlamıştı. Hemen cevap verdi:

- Çünkü Hz. Muhammed, günde sayısız makamlar aşıyor, her makam ve mertebeye varışında, evvelki bilgi ve halinden istiğfar ediyordu. Böylece Peygamber, hiçbir makamda ve hükümde kamayarak ebediyyen tenzih edilmesi gereken Rabbi. Onu bütün tecelli cilveleri içinde dahi, tecrid ve tenzih edebilmenin mukavemetinde malik bulunuyordu. Mutasavvıf Beyazıd-ı Bestâmî ise, vardığı ilk makamın sarhoşluğuna kapıldı ve kendinden geçti. O makamda kaldı ve hemen bu sözü söyledi."

Bunu avam olarak kendi aciz aklımla, avam derecesinde ve anladığım kadarıyla açıklamak gerekirse:

2*2=4 eder. Bu bilgiye yeni vakıf olan biri sahip olduğu bilgiyi hemen bilmeyen akranına veya alt seviyesindeki birine anlatma gayretine girer. Yarın yepyeni bir bilgiye ulaşınca, artık, 2*2=4 bilgisi eskimiştir. Anlatmaya gerek yok. Çünkü daha üstün bir bilgi elde edilmiştir. 
Ama kişi 2*2=4 bilgisinde kalmışsa, ondan üstünü yok zanneder ve o bilgiyi bilmeyenlere anlatmaya devam eder. Etrafındakiler şaşırır ve onu bilge kabul eder. 

Fakat yanlış anlaşılmasın, ben burada kimseyi ve hatta Evliya olan ve çok mürid yetiştiren Beyazıd-ı Bestâmî Hz.'ni küçük göstermek gayretinde değilim. Olamamda. Buna ne bilgim ne de altyapım müsait. 

Sadece şeytanın bir oyununu zihinde ve kalpte altetmek. Çünkü kalpte yamukluk olması bizim hayrımıza olmaz. 

Salât ve selam, âlemlere rahmet olarak gönderilen, sâdıku'l-emîn, Peygamber Efendimiz Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa (sav)'nın üzerine olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder